1980 Asker faşist cuntasının kurduğu düzen yüz yıllık demokrasi deneyimlerini yerle bir etmiş, ulusal devletin kurduğu eşit yurttaş aidiyet anlayışı yerine vahşi kapitalist üretim ilişkilerinin getirdiği kestirmeden köşeyi dönmeyi bilen makbul vatandaş aidiyetine evrilmiştir.
Kooperatifler, sendikalar, dernekler kolektif dayanışma birimler yerine, hemşeri dernekler, STK’ lar, mikro-milliyetçi, ırkçı yapılar, sarı sendikalar ve tarikat-cemaat yapılarının yaygınlaştırılması, toplumsal muhalefetin doğru devrimci çizgiye kanalize olmasının önüne geçilmiştir.
12 Eylül 1980 de Türkiye'de yen bir sistem kurulmuş, bu sistem faşizm meşrulaştırmış ve anayasal temellere dayandırmış, Cuntayla mücadele eden devrimci halk güçleri ve demokrasi bileşenleri ağır yenilgiler yaşamış, toplumun büyük bir kısmı bu zulümde bedel ödemiştir. Bu ağır yenilgi sadece fiziki kayıplar düzeyinde yaşanmamış, yıllarca etkisini taşıdığımız psikolojik yenilgilerle katmerleşmiştir.
Cuntanın lider, cani Kenan Evren idam ettiği gençler açıklarken; biz tarafsızız, bir sağdan bir soldan asıyoruz diyerek 20’l yaşlarda ülkesi için çare arayan gençler alçakça katletmiştir.
12 Eylül rejimi ciddi bir Cephesel direniş yaşamadığı için süreklilik kazanmış ve 1984 de “Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi” kurulmuşsa da, sol hareketlerin yenilgiler bu cephenin etkisin azaltmış, demokrasiye geçiş sürecinde Kürt siyasi yapısı dışında kalan tüm sol hareketler dağılmıştır. .
Kürt siyasal yapıların kendi öznel sorunlarını temel alması zamanla bu yapılarında yeni düzende etkisiz kalmasına neden olmuş, Cuntanın militarist güçler her türlü demokratik oluşumları tek tek avlamış bir milyon insan cuntanın tezgâhlarından geçmiştir.
Faşist cuntanın, siyaset sahnesinden sürdüğü devrimci halk güçler 1990’lara kadar tutsak hayatı yaşamış, yeni kurulan demokrasicilik oyununa adapte olamamıştır.
10 yıllık boşluğu bakın kimler doldurmuş: STK’lar ve hemşeri derneklerini teşvik eden sağ hükümetler sivil toplumculuk adı altında siyasal İslamcılığın önünü açmış, siyasal İslamcı görünümlü ANAP, AKP, MHP gibi partiler Türkiye'yi 50 yılda çok sağlam soymuş, uluslararası holdinglerin vesayet altına sokmuştur. 1990’lı yıllar sağda ve solda liberalizm demagojisiyle geçmiş oldu.
2. Dünya savaşı sonrası yıkılan Almanya ve Avrupa yeni bir süreçle karşılaşmıştır. Alman Sosyal Demokrat Partisi lideri Willy Brandt'n formüle ettiği Sosyal-Liberal sentez ve AB tahallülü kabul görmüş, Avrupa'da yaşanan faşist, naz yapıların yerine demokratik kurum ve kuralların kalıcı olmasını sağlamış, ekonomik ve sosyal kalkınma yaşanmıştır.
Willy Brandt kimdir? Çağdaş sosyal-demokrat politikaların ve oluşumların teorisyeni ve liderdir.
Alman Naz faşizmine karşı yeraltı örgütüne, Norveç direnişine, İspanya iç savaşına katılan anti-faşist siyaset adamıdır. İskandinav sosyalistlerle SPD’ye katılıp Avrupa'da pragmatist, reformist, demokratik-sosyalist anlayışı Avrupa'ya yaymış ve CHP'nin de üyesi olduğu Sosyalist-Enternasyonalistlerin liderliğini yapmıştır.
1992 yılında ölen Brandty, Türkiye'nin demokrasi ve AB sürecinde desteklemiş, Almanya'nın ve Türkiye'den ş gücü transferinde önemli rol oynamış, uzun süre Almanya Başbakanlığı yapmış, Nobel Barış ödüllü devrimci sosyalistti.
Kocaeli'nde yıllardır yürütülen mikro-milliyetçi yapıların pompalanması, tarikat-cemaat kurumlarının hükümet tarafından desteklenmesi ciddi gerici merkezlerin oluşmasına yol açmıştır.
Ekonomik krizinden dolayı alıştıkları avantaları azalan bu asalaklar, başka arayışlara girmiş, sanki AKP kirli kendileri temizmiş gibi ahlak zabıtaları olmaya başlamışlar, batan AKP gemisini terk edip kendilerine yen avantajlı yerlerde yer açmaya çalışmaktadırlar. Kocaeli genelinde binlerce hemşeri dernekler kurulmuş bu dernekler sosyal faaliyetleri dışında her şeyi yapmakta, çoğu zaten kumar merkezler olmuş, büyük kısmında tarikatlara insan devşirme merkezler haline gelmiştir.
40 yaş altı nesil yönetim kademelerinde ve siyasi belirleyicilik merkezlerinde hiçbir şekilde yer alamamakta, tüm kurumları yaşlı kuşaklar yönetmektedir. Seçmenin ve çalışan aktif nüfusun %70’ni temsil eden 40 yaş altı nesil yönetici kademelerinde %10’u bile bulamamaktadır. Kamuoyu yoklamalarında oy vermeyeceklerini ve kararsızların oranı %20’yi aşmaktadır.
Seçmen profili ve seçmen alışkanlıklarına bilimsel bakmak önemlidir. Toplumun tüm kesimlerini ölçmek ve değerlendirmek geleceğin yol hatırasını çizmek açısından önemlidir.
Seçmenin %20’s sandığa gitmeyecektir. Bu 12 milyon seçmen ve 20 milyona yakın insan demektir. Seçmen ekonomik krizden etkilenmiş geleceğinden umutsuzdur. 40 yaş altı nesil de bu oran %30’ları aşabilir. Bütün bu olumsuzlukların neden aşırı siyasallaşma hastalığına tutulmuş siyaset kadrolarının hiç bir şekilde yeni figürlere yer açmamalarından kaynaklanıyor. Parti içi demokrasi ve ön seçimin zorunlu olmaması da bunu tetiklemektedir. Türkiye’de hiçbir siyasi parti dünya standartlarına uygun asgari demokratik niteliğe sahip değildir. Bu sürdürülebilir bir durum değildir.
Bu kadar olumsuzluklar karşısında, Demokrasi ama nasıl bir Demokrasi sorusunun cevabını bizim verebilmemiz mümkün değildir.
Temsili demokrasinin bittiği, "doğrudan demokrasi" nin kural ve kurumlarının geçerli olduğu AB ve Avrupa parlamentosunda yerimizi alabilmemiz, muasır medeniyet seviyesi hedefimizin ta kendisidir.
1. Çarşaf listenin esas alınıp blok listenin yasaklandığı
2. Partilen tüm kademelerinin üyelerle belirlendiği (Genel Başkan, PM, Milletvekilleri, Belediye Başkanları, Meclis Üyeler, İl ve İlçe Örgütler dâhil)
3. Milletvekillerinin, Belediye Başkanlarının, Meclis Üyelerinin geri çağrılabildiği,
4. Resmi dilin yanı sıra, Anadilde eğitim dâhil tüm milliyetlerin özgürce kendileri ifade edebildiği bir siyasi partiler yasası ve demokratik kurumların oluşturulmasıdır.
Bu demokrasi örneğin bizim bulma ihtimalimiz kalmamış, var olanı da geriletmişiz.
2025 Türkiye’ sinde yaşanmakta olan siyasi alt üst oluşların dinamik unsuru Z kuşağı gençlik ve Ekrem İmamoğlu’nun aktif tutumu olmuştur. CHP yönetimleri de bu direniş sürecine ayak uydurmaya başlamış, milyonlar sokağa hâkim olmuş hükümete karşı bir Direniş hattı oluşmuştur.
NASIL BİR DEMOKRASİ SORUSUNUN YANITINI BU SÜREÇ BELİRLİYECEKTİR