AK Raporu: "Türkiye'de Nefret Söylemi ve Suçları Artıyor"
AK Raporu: "Türkiye'de Nefret Söylemi ve Suçları Artıyor"
Avrupa Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Komisyonu (ECRI) 18 Mart'ta kabul edilen Türkiye üzerine altıncı izleme raporunu 12 Haziran'da yayımladı.
Avrupa Konseyi'nin (AK) insan hakları izleme organı, perşembe günü yayımladığı raporda, Türkiye'deki nefret söylemi ve nefret saikli şiddet konusunda kötüleşen duruma ilişkin ayrıntılı bir açıklama sundu.
Rapor, yetkilileri yetersiz yanıtları ve savunmasız toplulukları korumadaki başarısızlığı nedeniyle eleştirdi.
Avrupa Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Komisyonu (ECRI), 21 Kasım 2024'e kadar gelen dönemi ele aldığı altıncı izleme raporunda, Müslüman olmayan topluluklardan LGBTİ bireylere, Suriyelilerden, Kürtlere ve Romanlara kadar çeşitli grupları hedef alan nefret söylemi ve nefret suçlarında kaygı verici bir artış olduğunu belirledi.
ECRI, nefret söyleminin belirli biçimlerini suç sayan mevzuatın varlığına karşın, uygulamanın düzensiz olduğunu ve olumsuzluklara yönelik kurumsal yanıtın ağır ve çoğu durumda kayıtsızlıktan ibaret olduğunu tespit etti.
Medyada ve siyaset dilinde sistemsel nefret söylemi
Raporda nefret söyleminin, Türk medyasında ve siyasi söyleminde "yaygın" olduğu söyleniyor. Nefret söyleminin daimî hedefleri arasında Aleviler, Müslümanlar, Müslüman olmayan azınlıklar (Yahudiler ve Hristiyanlar gibi), Kürtler, mülteciler, göçmenler ve LGBTİ bireyler yer alıyor. Raporda bini aşkın basılı yayın kuruluşunu izleyen Hrant Dink Vakfı’nın, bu gruplara yönelik ısrarlı ayrımcı ve kışkırtıcı dil kalıplarını belgelediğine değiniliyor.
Rapor, siyasi liderlerin sorunu sık sık daha da kötüleştirdiğini vurguluyor. 2023 cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında, iki büyük parti de yabancı düşmanı söylemler kullanmıştı. Suriyeliler, "Suriyeliler dışarı" gibi sloganlarla hedef alınırken, cumhurbaşkanlığı adayları Suriyeli mültecileri sınır dışı etme sözü verdi. Raporda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisinin, LGBTİ bireyleri "sapkınlık virüsü" olarak nitelediğine ilişkin alıntıya yer verildi. Bu da diğer üst düzey yetkililerin LGBTİ toplulukları aile değerleri ve toplumsal uyum için bir tehdit olarak yaftalayan beyanlarının bir yansısıydı.
Nefret söylemi örnekleri yalnızca siyasal şahsiyetlerle sınırlı kalmıyordu: Medya kuruluşlarının da önyargıyı körüklediği raporda her aldı. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gerginlikler sırasında medyada Ermeni karşıtı söylemler arttı, Türkiye-Yunanistan anlaşmazlıkları sırasında ise Yunanistan karşıtı duygular yoğunlaştı. Yahudi topluluklarına yönelik olarak da özellikle ekim 2023'teki Hamas saldırıları ve İsrail'in askeri müdahalesi sonrasında antisemitik nefret söyleminde artış yaşandı.
Sivil toplum dışlandı, yargısal çözümler etkisiz
ECRI’nın danıştığı sivil toplum aktörleri, nefret söylemiyle mücadele ikliminin kötüleştiğini ve gidişata karşı koyma çabalarının hükümetin hasmane tutumuyla karşılaştığını ifade etti. Örneğin, İzmir ve Ankara Baroları, Diyanet İşleri Başkanı'nın LGBTİ karşıtı açıklamalarını kınadıkları için kovuşturuldu. İki baro sonunda beraat ettilerse de, dava sivil toplum müdahalesinin alanının nasıl daralmakta gösteriyor.
Raporda yargının nefret söylemini yasaklayan yasaları uygulamadaki rolü de eleştirildi. Türk Ceza Kanunu’nda, ayrımcılığı ve nefrete teşviki suç sayan 122 ve 216. Maddeler bulunmakla birlikte, bu yasalar nadiren tam olarak kullanılıyor. Etnik köken, dil, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği gibi temel kategoriler yasayla kapsamlı bir biçimde korunmuyor ve önyargı motivasyonları genellikle resmi kayıtlarda yer almıyor.
Polis ve savcılar nefret suçlarını tutarsız bir şekilde kayda geçiriyor. Örneğin, polis 2021'de 87 nefret suçu vakası kaydederken, savcıların kayıtlarında 210 vaka vardı. Bu da sistemin tutarlılığında ciddi kusurlara işaret ediyor. Nefret saiklerinin yargı veri tabanlarına sistematik olarak kaydedilmemesi ve bu durumun çözümleme ve politika oluşturmayı engellemesi durumu daha da kötüleştiriyor.
Nefret saikli şiddet: çete saldırıları, cinayetler, tehditler
Rapor, etnik, dinsel veya cinsel kimlik nefretinin yol açtığı rahatsız edici bir dizi şiddet olayını listeliyor. Sadece 2021'de sivil toplum, AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisine (ODIHR) 64 nefret suçu olayı bildirmişti ve bunların yüzde 42'si fiziksel şiddet veya cinayet içeriyordu.
Kürt bireyler, birinde yedi aile üyesinin öldürüldüğü kalabalıklar tarafından gerçekleştirilen saldırılara maruz kaldı. Suriyeli bir adamın bir küçüğe cinsel saldırıda bulunduğu iddiasının ardından 2024'te birçok kentte Suriyelilere karşı isyanlar patlak verdi. İsyancılar dükkanları yağmaladı, evlere saldırdı ve en az bir Suriyeli genci öldürdü. Sonrasında 1.000'i aşkın kişi tutuklandı.
LGBTİ kişiler, özellikle trans bireyler, sürekli tehdit altında. Rapor, 2016'da aktivist Hande Kader'in öldürülmesi de dahil 2019'dan bu yana çok sayıda trans cinayetini belgeliyor. Daha yakınlarda, haziran 2024'te bir trans kadının öldürülmesi, tehlikenin süre gitmekte olduğuna işaret.
Hristiyan kiliseleri, özellikle Protestan kiliseler, kundaklama ve maddi saldırılara uğradı. Ocak 2024'te İstanbul'daki bir Katolik kilisesi, Irak ve Şam İslam Devletiyle (IŞİD) bağlantılı silahlı kişilerin saldırısına uğradı ve bir cemaat üyesi öldürüldü. Yetkililer derhal tutuklamalara girişseler de vandalizm ve nefret içeren duvar yazıları türünden diğer tehditler genellikle yanıtsız kalıyor.
Yetkililerin yanıtı: Eğitim; ancak eylem yetersiz
Türkiye hükümeti, aralarında nefret suçlarının da olduğu çeşitli alanlarda girişimlerde bulundu. Yaklaşık 122 bin jandarma personeli ve 21 bini aşkın polis adayı nefret suçu eğitimi, 250 bini aşkın kolluk gücü görevlisi bilgilendirme seminerleri aldı. Yargı mensupları da insan hakları ve nefret suçları konusunda eğitiliyor.
Ancak ECRI, kapsam olarak takdire değer olmakla birlikte bu çabaların sistemsel bir değişime veya mağdurlar için daha iyi sonuçlara dönüşmediğini belirtti. Temel sorunlar arasındaki birleşik bir nefret suçu veri tabanının yokluğu, yasal tanımların sınırlılığı ve polis ile marjinal topluluklar arasındaki kopukluk hala çözülememiş olarak duruyor.
Çok az görülen bir kesin eylem örneğinde, mart 2024'te Afrikalı öğrencilere yönelik olarak ırkçı ve aslı olmayan cinselleştirilmiş iddialar ortaya atan Karabük Üniversitesi öğrencilerine yönelik tutuklama kararları çıkarıldı. Ancak bu tür vakalar istisna olarak kaldı. Bir norm oluşturmadı.
ECRI, Türkiye'yi nefret söylemi ve şiddete yönelik yaklaşımında köklü bir değişiklik yapmaya çağırıyor. Rapor, hükümet kurumları, insan hakları kuruluşları ve LGBTİ ve dinsel azınlık temsilcileri de dahil, çeşitli sivil toplum aktörlerini içeren kapsamlı bir nefret karşıtı strateji taslağı hazırlamak üzere kurumlar arası bir çalışma grubu oluşturulmasını talep ediyor.
Ayrıca, güven oluşturmak ve raporlamayı iyileştirmek için polis kuvvetleri içinde uzmanlaşmış nefret suçu irtibat birimlerinin kurulmasını öneriyor. Ayrıca, nefret saiklerinin etkili bir şekilde kovuşturulmasını ve savunmasız gruplara özel koruma ve yasal tazminat sunulmasını sağlamak amacıyla yasal çerçevelerin revize edilmesi gerektiğini vurguluyor.
ECRI, eksik bildirim konusunda da bir kısır döngü tespit ediyor: Savunmasız toplulukların kolluk kuvvetlerine güvenmemesi, bildirimde bulunmama sonucuna yol açıyor ve bu da devletin nefret suçlarının nadir olduğu algısını güçlendiriyor. Sonuçta bu da politika belirlemeyi engelleyen bir yanılsamaya götürüyor.
Türkiye hükümeti, Ermeni Apostolik, Rum Ortodoks ve Yahudi topluluklar gibi 1923 Lozan Antlaşması'nda tanınan azınlıklara adil davrandığını iddia etse de ciddi boşluklar varlığını sürdürüyor. Protestan kiliseleri, inşaat izinlerinin reddi ve yabancı papazların taciz edilmesi türünden bürokratik engellerle karşı karşıya.
Önemli bir azınlık olan Aleviler, Müslümanlardan ayrı bir dinsel grup olarak tanınmıyor. 2022'de yeni bir Alevi İşleri Müdürlüğü kurulmuş ve 850'yi aşkın cemevi elektrik faturası kesilmemesiyle desteklemiş olsa da, devlet bu ibadethaneleri hala resmen sınıflandırmayı reddediyor. Sivil toplum bunu ayrımcılığın devamı olarak görüyor.
Yehova Şahitleri de, vicdani retçiler gibi, alternatif sivil hizmetin olmaması nedeniyle devam eden zulümle karşı karşıyadır. Bazı retçilerin, işverenlerince işten çıkarılmaları yolunda baskı yapılması da dahil uzun vadeli tacize maruz kaldığı bildiriliyor.
ECRI'nın Türkiye hakkındaki altıncı raporu, genişletilmiş eğitim, yerel yönetimlere destek ve olay sonrası polis müdahaleleri gibi bazı iyileştirmeleri kabul ederken, ülkede nefret söylemi ve şiddetin kötüleştiğini ve kurumsal müdahalelerin yetersiz olduğunu değerlendiriyor.
Öneriler
Rapor iki öncelikli öneriyle sonlanıyor: Özel bir çalışma grubu aracılığıyla nefret söylemine karşı kapsamlı bir strateji oluşturulması ve büyük mülteci nüfuslarını yöneten belediyeler için artırılmış işbirliği ve kaynak desteği.
Bu öneriler iki yıl içinde ara takibe tabi tutulacak.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.