Amor: Türkiye'nin Avrupa'ya Giden Yolu Silivri'den Geçiyor.
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu’nun basın gezisi kapsamında Türkiye’den gazeteciler ile Brüksel'de bir araya geldi. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’a CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına dair değerlendirmesi ile AB’nin Türkiye’deki gelişmelere yönelik tutumuna ilişkin soru üzerine Amor, şunları söyledi: “Komisyon ve Konsey'in tepkisinin çok zayıf olduğu doğrudur. Avrupa Parlamentosu olarak bundan memnun değiliz. Çünkü biz ilke ve değerlere bağlı bir kurumuz. Ancak Kaja Kallas'ın tepkisi ne olursa olsun, katılım sürecini ilişkinin diğer kısmından ayırdı. Katılım süreci sorulduğunda da insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularından bahsetti. Bu nedenle büyük bir fark gibi görünse de çok benzer bir yaklaşımdan bahsediyoruz. Eğer üye olmak istiyorsanız bu Silivri ile ilgili. Dediğim gibi Avrupa'ya giden yol Silivri'den geçiyor. Avrupa yolunun Bayraktar şirketinden başlamadığını biliyorlar” dedi.
"Başsavcı siyasi bir ajanda yürütüyor"
Amor, İmamoğlu davasının rejimin tamamen otoriterleşmesi yolunda atılan bir başka adım olduğunu ifade ederek, “İstanbul Başsavcısı tamamen siyasi bir ajanda yürütüyor. İlk günden beri attığı her adımda bu pozisyonda bulunuyor. İmamoğlu, muhalefetten kurtulmaya yönelik siyasi hamlenin bir kurbanı. Şimdi av CHP, yani aday olarak İmamoğlu. Kurultay, belediye başkanları ve aklınıza gelebilecek her türlü hamle kullanılacak. Çünkü rejimin tek hedefi önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aday olması” diye konuştu.
"Katılım süreci donduruldu"
Avrupa’nın Türkiye’deki demokratik gelişmelere dair değerlendirmesi sorulan Amor, şunları söyledi: “Ülkenin otoriterleşmesinin Parlamento’da değil, Konsey'de ve Komisyon'da da sonuçları vardır. Katılım süreci donduruldu. Çünkü demokratik standartların tamamen gözardı edildiğini görüyoruz. 'Hiçbir şey olmadı' diyebilirsiniz. Hayır, katılım süreci donmuş durumda. Çünkü demokratik standartlarda hiçbir ilerleme yok. Şimdi bu, Türkiye ile ilişkilerimizin olmayacağı anlamına mı geliyor? Tabii ki hayır. Dünyadaki pek çok otoriter ülkeyle ilişkilerimiz var. Çin ile Azerbaycan ile ilişkilerimiz var ama İsveç gibi değil. Mısır ile ilişkimiz var. Bir komşu ülkeyle normal ilişkilere sahip olmak ile o ülkede olup bitenlere göz yummak, kabul etmek ya da anlamak arasında ayrım yapmak zorundayız. Ama biz sizin seçimlerinize karışamayız. Avrupalıların söz hakkı yok. Ülkenin gidişatı Türk vatandaşları ve seçmenleri olarak sizin elinizde.
“Tacın mücevherini sunuyoruz”
Nasıl bir toplum modeli istediğinize karar vermek size kalmış. Şuan çok yaklaştığınız Rus toplum modelini mi istiyorsunuz? Yoksa daha Avrupalı bir toplum modeli mi istiyorsunuz? Ancak Türk vatandaşlarının siyasi iradesini ikame edebiliriz. Biz karar vermiyoruz ve bir ülkeye patronluk taslayacak bir konumda değiliz. Biz kapımızı açıyoruz. Türkiye'ye elimizdeki en iyi şeyi sunuyoruz. Biz Gümrük Birliği ya da anlaşmalar teklif etmedik. Biz tacın mücevherini sunuyoruz. Türkiye'ye üye olmasını öneriyoruz. Şimdi üye olma koşulunu yerine getirmek Türkiye'ye bağlı. Ülkenin hangi yönde ilerleyeceği de Türk vatandaşlarına kalmış.”
"Asıl soru şu: Neden şimdi?"
Amor, PKK’ın silah bırakma sürecine dair şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu sürecin iyi bir haber olduğunu düşünüyorum ve her aktörü takdir etmeliyiz. Kürt kökenli Türk vatandaşlarının geleceği için bir umut varsa, o da bu tür bir süreçtir. Bu nedenle Bahçeli'den Öcalan'a kadar konuya müdahil olan her paydaşı takdir ediyorum. Sayın Bahçeli'yi övmekle ilgili bir sorunum yok. Asıl soru şu: Neden şimdi? Neden birilerinin anayasa reformu için Mecliste oya ihtiyaç duyduğu ya da anayasa reformu ile ilgisi olmayan yeni bir barış süreci var? Bu benim cevabını bilmediğim bir soru ama makul bir soru. Neden şimdi? Neden tam da hükümetin Mecliste bazı oylara ihtiyacı varken?
Her neyse, sebep bu olsa bile bunun iyi bir haber olduğunu düşünüyorum ve bence kilit soru şu: Kürt hareketleri ülkenin demokratik gelişimine dayanmayan herhangi bir sürece güveniyor mu? Yani, gerçekten birilerinin sadece bazı vatandaşlar için bir demokrasi balonu yaratabildiğini ve diğerleri için yaratamadığını mı düşünüyorsunuz? Bu nedenle bence Öcalan bu ilk açıklamayı yaptığında dikkatimi çeken şey, Öcalan'ın ortaya koyduğu fikrin 'Benim halkım için haklar, Kürtler için haklar' olmadığıdır. 'Türk halkının hakları' dedi. Ancak gelişmiş bir demokrasi ortamında halkımın, Kürt halkının hakları gerçekten güvence altına alınır. Bu da süreci ülkenin genel demokratikleşmesine bağlıyor.
Ayrıca terörizm yoksa, darbe sonrası dönem için tasarlanmış yasaları sürdürmesinin hiçbir siyasi nedeni yoktur. Dünyadaki herkes Türkiye'den terörle mücadele yasalarınızı değiştirmesini istiyor. Türkiye de diyor ki, 'Bende terörizm var'. Ben İspanya'dan geliyorum, neden bahsettiğimi biliyorum. İstanbul'da, İstiklal'de olabilir, Madrid'de olabilir, Londra'da olabilir, Berlin'de olabilir, bizim sahip olduğumuz sorunlara sahipsiniz, ama biz terörizmle ilgili bu yasal çerçeveye sahip değiliz. Bu iyi bir haber, teşvik etmemiz, takip etmemiz, gerekirse yardımcı olmaya çalışmamız gerekir. Bu Türk anayasasının şemsiyesi altında ve Türkiye'de bir süreç. O zaman Kürt hareketine mesajım, büyük Kürdistan, Rojava ile ilgili büyük tarihi gündeminizin zamanı değil. Bu Kürt kökenli Türk vatandaşlarının haklarıyla ilgili. Bu ulus hayalleri, farklı mevcut uluslar ve bu tür şeylerle ilgili değil."
"S-400 ile ne yapacağınıza karar vermeniz gerektiğinin söylenmesi normal"
Amor, bir soru üzerine Türkiye'nin Avrupa güvenlik mimarisinin zaten parçası olduğunu belirterek, "Avrupa Birliğinin programları, politikaları var ve NATO'ya paralel olarak güvenliğimizle ilgili fikirlerimiz var. S-400 ile ne yapıyorsunuz? Türkiye Rus füzeleriyle ne yapıyor? Çünkü eğer güvenliğimizin bir parçası olmak istiyorsanız, Avrupa ülkelerinin size Rusya ile bağlantılı, bizim sistemlerimizle uyumsuz bazı askeri araçlara sahip olduğunuzu ve S-400 ile ne yapacağınıza karar vermeniz gerektiğini söylemesi normaldir" dedi.